SUYA ANLAT | video
bell hooks’un Sınırları Radikal Açıklık Alanı Olarak Seçmek yazısında şöyle bir cümle geçiyor: “Bazen ev hiçbir yerdedir. Bazen insan yalnızca uç bir uzaklaşma ve yabancılaşma hisseder. Böyle zamanlarda ev tek bir yer olmaktan çıkar. Çoğul anlamda – konumlara dönüşür.” Onun bu düşünceleriyle henüz ben evi, ev de beni terk etmemişken karşılaştım. Sonrasında yapılan uzun Skype görüşmeleri hattın diğer ucundaki annem tarafından hep aynı cümleyle bitirildi: “Ne olursa olsun, sakın dönme Türkiye’ye. Yorulduğunda suyu aç, suya anlat derdini.”
İçinizde birikeduranları suya anlatmak bu coğrafyaya ait bir nasihat. Anlatılanların suyun akışkanlığıyla birlikte süzülüp gittiğine duyulan, suyun negatif elektriği iletip nötrleme özelliğini, “nefesin” yani sözel ifadenin sağaltıcı gücünü baz alan bir inanç. Fakat biz gidenler ve kalanlar olarak uzunca bir süredir sormadan edemiyoruz: Nefessiz bırakıldığımız bir dönemi, suya nasıl anlatacağız? Parçalamaya soyunduğum günlüklerimde Türkiye’de yaşamaya ve onu geride bırakmaya dair suya anlatamadıklarım saklıdır.
WORDS ON WATER | video
There’s a sentence in Bell Hooks' Choosing the Margin as a Radical Space for Openness that resonated only after I left home, and perhaps long before I realized that home had also left me: “At times, one only knows extreme estrangement and alienation. Then home is no longer just one place. It is locations.” Each Skype conversation ended with the same advice after that realization: “Whatever happens, don’t come back to Turkey. If the distance gets to you, just tell everything to the water.”
Telling your sorrows to the water is an old counsel that belongs to the Mediterranean. It is a belief based on the healing power of verbal expression and water’s ability to neutralize and transmit negative electricity. But we as the ones who choose to leave and the ones who stay, cannot help but ask for some time now: How can one speak about an era in which they cannot breathe? What are some of the ways in which breathing itself becomes a political act? The personal journals I tear up in this work have been written in a period of diasporic suffocation and they contain the ineffable experience of living in and leaving behind Turkey.